Konya'nın Kısa Tarihi
MÖ 10.000'lerden sonraki süreçte son buzul çağından çıkan insanoğlu için mağaranın dışı artık sadece avlanılan değil, aynı zamanda yaşanılan bir alanda olmaya başladı. İnsanın doğa ile olan bu yeni serüveninin ise en büyük yeniliği ise mimariydi. Terra Amata'daki mütevazı kulübeleri başlangıç kabul edecek olursak, Mezopotamya'da başlayan barınak inşa etme faaliyeti önce köyleri daha sonra ise şehirleri meydana getirecekti. Bu açıdan bakıldığında; güvenlik ve üretim başta olmak üzere pek çok belirleyicinin etkisiyle bir araya gelen insanoğlu için kent, birlikte yaşama kültürünün en önemli gereklerinden, hatta ilklerinden biridir. Tarım Devrimi olarak da isimlendirilen bu kentleşme sürecinin simgelerinden biri Çatalhöyük'tür. Konya'nın güneyinde, Çumra ilçesi sınırları içerisinde yer alan, sokak dokusunun olmadığı ve birbirine bitişik kerpiç evlerden oluşan Çatalhöyük, yaklaşık 140 dönümlük bir yerleşim alanından oluşmaktadır.


Çatalhöyük
Günümüz Konya kentinin nüvesini oluşturan bölge ise günümüz kent merkezinin de özünü oluşturmaktadır. Alaeddin Tepesi olarak adlandırılan bölge de, özünde bir höyük olması ve Tunç Çağına giden bir tarihe sahip olması münasebetiyle önemlidir.

Alaeddin Tepesi, 20. Yüzyıl Başları (Gertrude Bell Aeşivi)
Günümüz Konya’sının kent geçmişi Neolitik Dönem’e (MÖ 7.000) kadar gitmekle birlikte, Konya kentsel açıdan esas gelişimini Selçuklular Döneminde yaşamıştır. Özellikle devletin ilk başkenti olan İznik’ten, payitahtın merkezinin Konya’ya gelişi, bu süreci doğrudan etkilemiştir. Selçuklu Dönemi Konya kentinin mekânsal örgütlenme düzenini biçimlendiren ya da yönlendiren kentsel ögeler, gerek mekânsal gerekse işlevsel farklılıkları açısından farklı yapı türlerini ortaya çıkarmıştır. Camiler-mescitler, kervansaraylar, medreseler, imaretler, hamamlar, hanikahlar, köprüler, kaleler ve çeşmeler, bu dönem mimarisinin en önemli yapı guruplarını oluşturmaktadır. Bugün Konya kent merkezi ve ilçelerinde bu türlerde çok sayıda tarihi yapıyı ve vakıf eseri görmek mümkündür. Denilebilirki Konya, bu yoğun yapı türleri ile 13. Yüzyılda bir kent olarak altın çağını yaşamıştır.

Bu bağlamda özellikle kent merkezinde yer alan Alaeddin Camii’de, bir ibadet mekânı olmasının yanında, Cuma günleri halkın burada toplanması vesilesiyle kamusal bir faaliyet göstermektedir. Konya'nın Türk döneminde, pek çok farklı dinlere mensup halkların bir arada yaşamaları ve faklı dinlere sahip ibadethanelerin bir arada bulunması, bu kadim kentin Türk hâkimiyetinde ne kadar hoşgörülü ve paylaşım kültürüne sahip olduğunu göstermektedir. Böyle bir ortama sahip Selçuklu dönemi Konya’sında Frenk, Ermeni, Rum ve Yahudi olmak üzere dört ayrı etnik grup yaşamakta olup en kalabalık halk olan ve Alaeddin Tepesi yakınında ikamet eden Rumlar, yaklaşık 1500 kişilik bir nüfusa sahipti. Osmanlı Devleti tarih boyunca birçok kültürü bünyesine kazandırmış ve bu kültürleri kendi içinde barındırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki çeşitli etnik gruplar arasında büyük farklılıklar olmasına rağmen, Osmanlılar barış içinde bir arada yaşama ortak arzusu ile farklı toplulukları birleştirerek birbiriyle uyumlu tek bir vücut haline getirmiştir.
Selçukluların tarih sahnesinden çekilmesinin ardından Konya kenti, 1327 senesinde Karamanoğulları egemenliğine girmiştir. 15. Yüzyıl ortalarına kadar ki bu yaklaşık iki yüz yıllık süreçte, Konya’da Karamanoğullarınca pek çok vakıf eser inşa edilmiş ve bugünkü Mevlana Dergâhının da (Türbe dışındaki birimleri) temelleri atılmıştır.
Selçukluların tarih sahnesinden çekilmesinin ardından Konya kenti, 1327 senesinde Karamanoğulları egemenliğine girmiştir. 15. Yüzyıl ortalarına kadar ki bu yaklaşık iki yüz yıllık süreçte, Konya’da Karamanoğullarınca pek çok vakıf eser inşa edilmiş ve bugünkü Mevlana Dergâhının da (Türbe dışındaki birimleri) temelleri atılmıştır.

Mevlana Manzumesi
Uzun yıllar süren Karamanoğlu-Osmanlı mücadelesinin sonunda, İstanbul’un fethinin akabinde Konya, 1467 senesinde Osmanlılar tarafından alınmıştır. 15. Yüzyıl ortalarından Cumhuriyetin ilanına kadarki yaklaşık beş yüz yıl boyunca Konya’da Osmanlı egemenliğini görmek mümkündür. Bu dönemde Konya’da, yüzyıllar içerisinde kademeli ve istikrarlı bir nüfus artışı görülmektedir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu şehzade II. Selim’in Konya’da valilik görevini ifa etmesi, şehrin imarına ve dolayısıyla kent kimliğini korumasına olumlu tesirler etmiştir. Bu dönemde inşa edilen Selimiye Camii, Mimar Sinan’ın Konya’daki tek eseri olarak kabul edilmektedir.

Konya Selimiye Camii
1831 Salnamesine göre nüfus Konya Kent merkezindeki nüfus 12.457’dir. 1882-83 yılarına gelindiğinde ise Konya merkez sancağındaki erkek ve kadın nüfusunun 200 bine yaklaştığı görülmektedir. Bu durum Konya’nın kent kimliğini geç dönem olarak tabir edilen 18-19. Yüzyıllarda da koruduğunu göstermektedir. Özellikle bu süreçte inşa edilmiş olan Aziziye Camii, Anadolu’daki en önemli ekliktik Osmanlı yapılarının başında gelmektedir.

Aziziye Camii

Konya Hükümet Konağı
Son dönem Osmanlı ve Erken Dönem Cumhuriyet döneminde de Konya kent kimliğini korumaya devam etmiştir. 19-20. Yüzyıllar arasındaki bu evrede, özellikle Alâeddin Tepesi-Mevlana arasındaki hatta inşa edilmiş ve Tanzimat Dönemi’nin bir yeniliği olarak teşekkül etmiş kamu yapılarını temaşa etmek mümkündür.

Konya Sanayi Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu)

Konya Postahane Binası
Günümüzde Konya; MÖ 7.000’e kadar giden tarihi ve 11. Yüzyıldan günümüze kadar intikal eden Türk-İslam egemenliğinde inşa edilmiş abideleri ve vakıf eserleriyle, misafirlerini bir Selçuklu Başkentini temaşa etmesi için Anadolu’nun kalbine davet etmektedir.